Hangi Dinlerde Oruç Farzdır? Kapsamlı Bir İnceleme

Oruç, insanlık tarihinin en eski ve en yaygın ibadet uygulamalarından biridir. Birçok dinde ve inanç sisteminde, bedeni ve ruhu arındırma, kendine hâkim olma ve manevi olgunlaşma amacıyla uygulanır. Oruç kavramı, genel hatlarıyla belli bir süre için yeme, içme, bazen de belirli davranışlardan uzak durmayı içerir. Ancak hangi dinlerde orucun “farz” yani “zorunlu/olmazsa olmaz bir ibadet yükümlülüğü” olduğu konusu, büyük oranda o dinin teolojik altyapısına, geleneksel uygulamalarına ve kutsal metinlerinde yer alan emirlere göre değişir.

Bu makalede, orucun hangi dinlerde “farz” düzeyinde bir ibadet olarak görüldüğü ve bu farziyetin dayandığı gerekçeler incelenecektir. Bununla birlikte, orucun tarihsel ve teolojik bağlamlarıyla, farklı dinlerdeki benzerlikler ve ayrılık noktaları da akademik bir çerçevede ele alınacaktır. Bu kapsamda; İslam, Yahudilik, Hristiyanlık, Bahâîlik gibi doğrudan oruç farzı veya zorunlu orucu içeren dinlere odaklanılacak; ayrıca Hinduizm, Budizm ve diğer bazı dinlerde orucun konumu kısaca tartışılacaktır. Makalenin temel sorusu şudur: “Hangi dinlerde oruç bir zorunluluk (farz) olarak kabul edilir ve bu zorunluluğun dayanakları nelerdir?”

1. Oruç Kavramının Genel Tanımı

Oruç, en genel anlamıyla besin ve içeceklerden, bazen de dünyevi zevklerden veya belirli davranışlardan uzak durmayı ifade eder. Dinsel metinlerde ve geleneksel uygulamalarda bu kavramın amacı, kişinin fiziksel hazları sınırlayarak manevi tarafıyla derin bir temas kurması, pişmanlık duygusuyla tövbe etmesi, disiplinli bir yaşam tarzına yönelmesi ya da Tanrı ile daha samimi bir iletişim sağlaması şeklinde yorumlanır.

Oruç tutma pratiğinin hemen her dinde farklı formları vardır. Örneğin, kiminde sadece gün doğumundan gün batımına kadar yemek-içmekten uzak durmak şeklinde görülürken, kiminde 24 saat ya da daha uzun süreli kısıtlamalar söz konusu olabilir. Benzer şekilde, kiminde sadece et, süt ürünleri veya belirli besin gruplarından kaçınma söz konusu iken, kiminde su dâhil hiçbir şey tüketmeme gibi katı kurallar bulunabilir.

Oruç, tarih boyunca toplulukların ortak hafızasında derin izler bırakmıştır. Antropolojik açıdan bakıldığında da orucun, sadece bir ibadet değil, aynı zamanda toplumların birliktelik duygusunu pekiştiren bir ritüel olduğu görülür. Birlikte oruç tutma, iftar ya da oruç açma ritüelleri, toplum içinde dayanışma ve eşitlenme hissi yaratır. Özellikle dinî bayramlar ve oruca eşlik eden diğer ibadet biçimleri (dua, sadaka, toplu ayinler), topluluk bilincini besler.

2. İslam’da Oruç ve Farziyet Anlayışı

Oruç denince akla ilk gelen dinlerden biri şüphesiz İslam’dır. İslam dininde oruç, dinin beş şartından biri olarak kabul edilir ve bu nedenle “farz” ibadetler arasında yer alır. Öyle ki, Kur’ân-ı Kerîm’de Bakara Suresi 183. ayette, “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” ifadesiyle orucun önemi ve farziyeti açıkça vurgulanır. Bu ayet, aynı zamanda orucun tarihsel devamlılığına da işaret eder; İslam orucunun, kendisinden önceki dinlerdeki oruç uygulamalarının bir devamı olarak görülebileceğini belirtir.

2.1. Ramazan Orucu

İslam’da orucun en önemli ve temel şekli, Ramazan ayında tutulan oruçtur. Ramazan ayı, Hicrî takvime göre yılın dokuzuncu ayıdır ve bu ay boyunca Müslümanlar, tan yerinin ağarmasından güneşin batışına kadar yemek, içmek ve cinsel ilişkiden uzak durarak oruç tutarlar. Ramazan orucunun farziyeti, sadece Kur’ân’daki ayetlerle değil, aynı zamanda Hz. Muhammed’in (sav) sünneti ile de sabittir.

Bu oruç, mükellef (yani ergenlik çağına girmiş, aklı başında, sağlığı yerinde) her Müslüman için farzdır. Ancak seferî (yolcu) olma, hasta olma veya hamilelik gibi durumlar, orucun ertelenebilmesi veya yerine fidye verilmesi gibi esneklikleri beraberinde getirir. İslam hukukunda oruç tutmanın fiziksel şartları kadar, bu ibadetin manevi boyutu da önemlidir. Yalan konuşmama, kötü söz ve davranışlardan kaçınma gibi hususlar da orucun “sıhhat” şartları arasında değerlendirilir.

2.2. Nafile ve Diğer Oruçlar

İslam’da Ramazan orucu dışında da oruç tutmak teşvik edilir, ancak bunlar farz değildir. Örneğin, Pazartesi ve Perşembe günleri tutulan nafile oruçlar, Şevval ayında veya Muharrem ayının Aşure gününde tutulan oruçlar gibi. Fakat bu oruçlar farz hükmünde değildir ve Müslüman’ın inisiyatifine bırakılmıştır. Burada kritik nokta, İslam dininde farziyetin yalnızca Ramazan ayı orucu (ve bazı durumlarda kaza oruçları) ile sınırlandığı, diğer oruç türlerinin ise faziletli, sevap kazandırıcı, ancak zorunlu olmayan ibadetler olduğudur.

2.3. Oruç ve Maneviyat Arasındaki İlişki

İslam düşüncesinde oruç, nefs terbiyesinde güçlü bir araç olarak görülür. Özellikle klasik tasavvuf geleneğinde oruç, kişinin dünyaya aşırı bağlılığını azaltan, manevî hayatını güçlendiren bir ibadet şeklinde tasvir edilir. Günlük hayatta yiyecek, içecek gibi temel ihtiyaçlardan belli süreliğine uzak kalmak, kişinin sabır, şükran ve empati duygularını artırır. İslam’a göre oruç, sadece bedensel değil aynı zamanda zihinsel ve ruhsal bir arınma sağlar. Bu sebeple İslam âlimleri, orucun salt aç kalma pratiğiyle sınırlı bir ritüel olmadığını, “orucun ruhu”nu korumanın esas olduğunu vurgularlar.

3. Yahudilik’te Oruç ve Zorunlu (Farz) Oruç Günleri

Yahudilik, tarihin en eski tek tanrılı dinlerinden biri olarak, kendine özgü bir oruç geleneğine sahiptir. Yahudilik’te oruç, genellikle Tanrı’ya yaklaşmak, günahlardan arınmak ve pişmanlığı ifade etmek amacıyla tutulur. Yahudi takviminde birçok oruç günü bulunur; ancak bazıları geleneksel veya yarı-zorunlu kategorisinde yer alırken, bazıları ise tüm Yahudilerin uyması gereken “farz” ya da “zorunlu” oruç statüsüne sahiptir.

3.1. Yom Kippur (Kefaret Günü) Oruçları

Yahudilik’teki en önemli oruç günü Yom Kippur’dur. İbranice’de “Günahların Kefareti Günü” anlamına gelen bu bayram, Yahudilerin en kutsal günlerinden biri olup Tanrı’dan bağışlanma dileme ve günahlardan arınma amacı taşır. Geleneksel olarak, Yom Kippur’da tüm yetişkin ve sağlıklı Yahudilerin 25 saate yakın süre boyunca hiçbir şey yiyip içmemesi gerekir.

Yom Kippur orucu, Tevrat kaynaklı bir emir olarak algılanır ve bu nedenle “farz” olarak kabul edilir. Levililer kitabında (Levililer 16:29-31), bu günün “kendini alçaltma” (affliction of the soul) ve hiçbir iş yapılmaması gereken kutsal bir gün olduğu bildirilmiştir. Yahudi âlimler, “kendini alçaltma” ifadesini oruç tutma ve dünyevi her tür konfordan uzaklaşma olarak yorumlar.

3.2. Tisha B’Av ve Diğer Oruç Günleri

Yom Kippur dışındaki en önemli oruç günlerinden biri Tisha B’Av’dır. Bu gün, iki Kudüs Tapınağı’nın da yıkıldığı tarih olarak kabul edilir ve Yahudilikte büyük bir yas günüdür. Tisha B’Av orucu, yaklaşık 24-25 saatlik süresince yeme-içmenin kesilmesini gerektirir. Geleneksel ortodoks uygulamalarda Tisha B’Av orucu da önemli bir vecibe olarak görülür, ancak katılım oranı ve yorumları değişken olabilir.

Bunun yanında, diğer bazı kısa oruç günleri (mesela Gedalya orucu, 17 Tamuz orucu, 10 Tevet orucu) da Yahudi dini takviminde yer alır. Her ne kadar bu oruçlar kutsal metinlerde atıfta bulunulan olayları anmak veya kolektif bir pişmanlığı ifade etmek amacıyla tutulsa da, farziyet derecesi Yom Kippur kadar güçlü değildir. Tisha B’Av orucu genellikle Ortodoks ve geleneksel Yahudiler arasında yaygın ve neredeyse farz derecesinde uygulanır; Reformist veya daha liberal Yahudi cemaatlerinde ise uygulama farklılıkları görülebilir.

3.3. Oruç Geleneklerinin Anlamı

Yahudilik’te oruç, Tanrı’ya itaat ve tövbe aracı olmasının yanı sıra Yahudi halkının tarihsel acılarını anma ve bu acılardan ders çıkarma işlevi de görür. Haham edebiyatında orucun; toplumsal dayanışmayı güçlendirdiği, komşuya yardım eli uzatma gerekliliğini hatırlattığı ve manevi sorumluluk bilincini artırdığı vurgulanır.

4. Hristiyanlık’ta Oruç: Farz mı, Gelenek mi?

Hristiyanlık’ta oruç uygulamaları, çeşitli mezhep ve kilise geleneklerine göre önemli farklılıklar gösterir. Erken Hristiyanlık döneminde oruç, büyük ölçüde Yahudilik’ten miras alınan bir disiplin biçimi olarak kabul edilir. İncil’de, Hz. İsa’nın (a.s) 40 gün oruç tuttuğundan bahsedilir (Matta 4:1-2, Luka 4:1-2), bu nedenle oruç, Hristiyan geleneğinde de önemli bir yere sahiptir. Ancak “farz” kavramı Hristiyanlık teolojisinde İslam’daki kadar açık ve merkezi bir yer tutmaz.

4.1. Katolik Kilisesi’nde Oruç

Katolik Kilisesi’nde oruç, genellikle Lent (Paskalya öncesi 40 gün) döneminde uygulanır. Bu dönemde, Katolikler belirli günlerde et yememeyi, bazen de tek öğün yemekle yetinmeyi benimserler. Özellikle Kül Çarşambası (Ash Wednesday) ve İsa’nın çarmıha gerildiği gün olarak anılan Kutsal Cuma (Good Friday), oruç ve perhiz günleri olarak kabul edilir.

Katolik kilise hukuku, 18-60 yaş aralığındaki Katoliklerin bu günlerde bir tür “oruç ve perhiz” uygulamasını yükümlülük olarak görse de, bu uygulamanın farz derecesinde mi yoksa kilisenin bir disiplini mi olduğu tartışmalıdır. Resmî olarak kilise, bu tür oruç disiplinlerine uyulmasını bekler ancak, sağlık durumu vb. gerekçelerle istisnalar tanınır. Dolayısıyla, bu pratikler Katolik teolojisinde bir “mutlak farz”dan ziyade kilise otoritesinin getirdiği bir “zorunluluk” olarak nitelendirilebilir.

4.2. Ortodoks Kiliseleri’nde Oruç

Doğu Ortodoks Kiliselerinde oruç daha sıkı kurallarla uygulanır. Ortodoks takviminde, Büyük Oruç (Büyük Perhiz) olarak adlandırılan Paskalya öncesi 40 günlük dönem boyunca et, süt ürünleri ve bazen de zeytinyağı tüketimi kısıtlanır. Ayrıca, haftanın belirli günlerinde de et ve süt ürünü yememek gibi kısıtlar uygulanır.
Ortodoks geleneğinde bu oruçlar, neredeyse farz niteliğindedir. Kilise hiyerarşisi, bu kurallara mümkün olduğunca uyulmasını bekler. Ancak “günah” ve “ceza” anlayışı, İslam ya da Yahudilikteki kadar katı değildir; daha ziyade ruhsal gelişim ve disiplin çerçevesinde değerlendirilir. Kişinin piskoposu veya ruhani rehberiyle istişare ederek oruç hükmünü hafifletmesi mümkündür.

4.3. Protestan Mezheplerinde Oruç

Protestan mezheplerde (Lüteran, Kalvinist, Anglikan vb.), oruç geleneği genellikle Katolik veya Ortodoks kiliselerindeki kadar kurumsallaşmış değildir. Bazı Protestan kiliselerde Paskalya öncesi dönemlerde oruç veya perhiz teşvik edilirken, diğerlerinde tamamen bireysel bir ruhsal disiplin olarak görülür ve zorunlu tutulmaz. Bu anlamda Protestan geleneğinde oruç, kişisel inisiyatif ve manevi arayışa bağlıdır; farz veya mutlak bir yükümlülük değildir.

4.4. Hristiyan Oruç Geleneğinin Genel Değerlendirmesi

Hristiyanlıkta orucun farz olup olmadığı sorusuna kesin bir yanıt vermek güçtür. Çünkü kiliseler arasındaki teolojik ve geleneksel farklılıklar, oruç anlayışını ve bu uygulamanın zorunluluk derecesini çeşitlendirmektedir. Katolik ve Ortodoks kiliselerinde belirli günler ve dönemler için oruç benzeri perhizler kilise kurallarıyla düzenlenmiştir ve bu, cemaat üyeleri için uyulması beklenen bir yükümlülüktür. Ancak her iki kilisede de bu yükümlülüğe riayet etmemek, İslam ve Yahudilik’teki gibi “Tanrı’nın farzını terk etmek” olarak tanımlanan bir günaha denk görülmeyebilir. Daha çok kiliseyle ve manevi yaşamla uyum içinde olmama hali şeklinde yorumlanır.

Protestan dünyasında ise oruç, toplumsal ya da kurumsal bir vecibeden ziyade bireysel tercihe bırakılmıştır. Bu nedenle “farz” kategorisinde ele alınması zordur. Dolayısıyla Hristiyanlığın genelinde, oruçtan ziyade “perhiz” (fasting/abstinence) kavramı ön plandadır ve bu uygulama, İslam’daki kadar katı kurallarla çerçevelenmiş bir farz ibadet statüsünde değildir.

5. Bahâîlik’te Oruç: Mutlak Farziyet

Bahâîlik, 19. yüzyılın ortalarında İran coğrafyasında ortaya çıkan ve kurucusu Bahâullah olarak bilinen bir dindir. Bahâîlik’te oruç, ibadet hayatının en önemli unsurlarından biridir ve “farz” olarak kabul edilir. Bahâî dininin kutsal metinleri arasında yer alan “Kitâb-ı Akdes”, oruç konusunu net hükümlerle düzenlemiştir.

5.1. Bahâî Orucunun Şartları ve Süresi

Bahâîlik’te oruç, her yıl 2 Mart’tan 20 Mart’a kadar olan 19 günlük dönemde tutulur. Bu dönem, Bahâî takvimine göre yılın son ayına denk gelir. Oruç, sabah güneş doğmadan önce başlayıp akşam güneş batana kadar sürer ve bu süre içinde yeme, içme ve sigara gibi şeylerden uzak durulur. Oruç tutma yükümlülüğü, 15 yaşından 70 yaşına kadar olan tüm Bahâîler için geçerlidir. Sağlık sorunları, hamilelik, ağır iş yapma durumu veya seyahat gibi istisnai hallerde oruç muafiyeti bulunmaktadır.

5.2. Manevi Anlam ve Gerekçe

Bahâî metinlerinde oruç, Tanrı’ya yakınlaşma ve nefs terbiyesine yönelik bir disiplin olarak tanımlanır. Yine Bahâullah’ın ifadelerine göre, oruç tutmak, “fiziksel bedeni zayıflatarak ruhu güçlendirmeyi” amaçlar. Böylece, kişi dünyevi istek ve hazlardan uzak kalarak daha yüksek manevî farkındalığa erişebilir. Aynı zamanda Bahâî cemaatinde oruç dönemi, ibadet ve dua faaliyetlerinin yoğunlaştığı, cemaati birbirine yaklaştıran bir manevi hazırlık süreci olarak kabul edilir.

5.3. Diğer Dinlerle Karşılaştırma

Bahâî orucu, şekil ve süre itibarıyla İslam’daki Ramazan orucuna benzerlik gösterir. Sabah namazı vaktiyle başlayan ve akşam güneş batımında sona eren bir zaman diliminde oruç tutulur. Ancak Bahâîlik’te bu orucun süresi 19 günle sabitlenmiştir. Bahâîlik’in evrenselci yaklaşımı, bu orucu tüm dünya Bahâîleri için ortak bir ibadet haline getirir. Dolayısıyla oruç, İslam’daki gibi toplumsal birlik ve manevî arınma fonksiyonu taşır; fakat farklı teolojik temeller ve takvim sistemi üzerine inşa edilmiştir.

6. Hinduizm ve Budizm’de Oruç: Farzdan Çok Gönüllü Pratikler

6.1. Hinduizm’de Oruç (Vrat)

Hinduizm, çok geniş ve farklı uygulamalara sahip bir dinî-kültürel çerçevedir. “Vrat” olarak bilinen oruç uygulamaları, genellikle belli tanrılara veya festivallere adanmıştır. Örneğin, Ekâdaśī günleri (Ay takvimine göre 11. günler), Şiva veya Vişnu’ya ibadet amacıyla tutulan oruçlar Hinduizm’de yaygındır. Ancak bu oruçlar, genel olarak “farz” addedilmez. Kişinin dinî inancı, ailesel gelenekleri ve manevi tercihleri doğrultusunda uygulanan bir disiplindir.

Birçok Hindu için oruç, karma temizliği, adanma ve ruhsal olgunlaşma maksadıyla önerilir, fakat “zorunluluk” anlamında bir hüküm ifade etmez. Özel festivaller (örneğin Navratri) sırasında oruç tutma yaygındır. Yine de Hinduizm’in çok farklı mezhepsel ve bölgesel gelenekleri olduğu için oruç pratiği de çeşitlilik gösterir. Kimi inananlar sadece su içer, kimi meyve ve süt gibi hafif besinler alır, kimisi ise tamamen katı oruç uygular. Bu uygulamaların ortak noktası, dinî metinlerin veya manevi rehberlerin tavsiyesi doğrultusunda bedensel arınma ve ibadete yoğunlaşmadır.

6.2. Budizm’de Oruç (Uposatha Günleri)

Budizm’de “Upavasa” veya “Uposatha” günleri, özellikle Theravada Budizm pratiğinde, ayın belirli evrelerinde (Yeni Ay, Dolunay ve iki ara evre) manastırda yaşayan rahiplerin ve bazı laik Budistlerin oruç veya kısmi perhiz uyguladığı günlerdir. Bu günlerde rahipler genellikle öğleden sonra yemek yemezler, sadece sabah erken saatlerde tek öğün alırlar.
Bununla birlikte, Budizm’de oruç katı bir kural ya da “farz” olarak görülmez. Hatta Buda’nın orta yol öğretileri, aşırı aç kalma ya da kendine işkence etme gibi uç davranışları eleştirir. Budizm’deki oruç benzeri uygulamalar, daha çok “disiplin, farkındalık ve manevi pratik” amacı taşır. Yani Budizm’de oruç, Yahudilik veya İslam’daki gibi mutlak bir emir olarak karşımıza çıkmaz; daha ziyade gönüllü, ruhsal ilerlemeye yönelik bir uygulamadır.

7. Diğer Dinler ve Geleneklerde Oruç

Farklı din ve inanç sistemlerinde oruç uygulamalarına rastlamak mümkündür. Örneğin, Jainizm’de (Caynacılık) oruç, kişinin karma birikimini azaltmak ve mutlak bir ahimsa (zararsızlık) ilkesi benimsemek amacıyla uygulanır. Jainizm’in aşırı katı oruç uygulamaları, zaman zaman tamamen gıdasız kalmak şeklinde olabilir. Fakat bunun da toplumsal düzeyde “farz” olarak uygulanması söz konusu değildir; daha ziyade münzevi rahipler veya ruhsal arınmaya yönelen kişiler bu sert oruçları uygularlar.

Sihizm’de, temel metin Guru Granth Sahib’de doğrudan zorunlu oruç emri bulunmaz. Sih öğretisi, oruçtan ziyade sürekli olarak Tanrı’yı anmayı, doğruluk ve erdem içinde yaşamayı vurgular. Dolayısıyla Sihizm’de de oruç bir “farz” değildir.

Yeni dini hareketler veya yerli/ilkel dinlerde de oruç uygulamaları, genellikle ritüel arınma, şamanik transa geçme veya topluluk ritüellerine hazırlık amacıyla yapılır. Ancak “farz” kavramı, tek tanrılı dinlerdeki gibi katı ve evrensel bir emir şeklinde benimsenmez; daha çok törensel ve gönüllü bir deneyim olarak kabul edilir.

8. Oruç Uygulamalarını Karşılaştırmalı Değerlendirme

Şimdiye kadar farklı dinlerde orucun nasıl konumlandığını ve ne ölçüde “farz” olarak görüldüğünü inceledik. Aşağıda özet bir karşılaştırma sunmak, konuyu derli toplu hâle getirecektir:
1. İslam:
• Oruç, dinin beş şartından biridir ve Ramazan ayında tutulması kesin bir farzdır.
• Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed (sav) sünneti, farziyeti açıkça belirtir.
• Toplumsal ve bireysel manevi kazanımlar (nefs terbiyesi, empati, şükür vs.) vurgulanır.
2. Yahudilik:
• Yom Kippur ve genellikle Tisha B’Av oruçları, geleneksel Yahudilik anlayışında zorunlu ve kutsal günlerdir.
• Yahudilik’te oruç, Tanrı’yla ahit yenileme, tövbe ve tarihsel acıları hatırlama işlevleri taşır.
• Diğer oruç günleri de vardır, ancak farz derecesi farklı yorumlanabilir.
3. Hristiyanlık:
• Oruç pratiği kiliseden kiliseye farklılık gösterir.
• Katolik ve Ortodoks kiliselerde Lent döneminde veya belirli kutsal günlerde oruç/perhiz beklenir. Ancak bu, “farz” kavramına tam olarak denk düşmeyebilir, daha çok kilise disiplini olarak görülür.
• Protestan cemaatlerde oruç, bireysel tercih olarak kalabilir.
4. Bahâîlik:
• 2 Mart – 20 Mart arasında tutulan 19 günlük oruç, Bahâî dininde farzdır.
• Bu dönem, manevi yenilenme ve arınma amaçlıdır.
• Uygulama, sağlık veya benzeri mazeretlerle ertelenebilir ya da muafiyet tanınabilir.
5. Hinduizm ve Budizm:
• Oruç, daha çok gönüllü bir disiplindir ve farklı mezhep, tarikat, aile geleneklerine göre değişir.
• Genellikle “farz” bir oruç anlayışı yoktur; tavsiye ve kişisel yönelim ön plandadır.
6. Diğer Dinler (Jainizm, Sihizm, vb.):
• Oruç daha çok ruhsal arınma, kendini kontrol, ahimsa gibi ilkelerle ilişkilidir.
• Kolayca “farz” kategorisine sokulamaz; bireysel veya mezhepsel inisiyatiflerle uygulanır.

Bu çerçevede, orucun katı bir biçimde “farz” olarak tanımlandığı dinlerin başında İslam ve Bahâîlik gelir. Yahudilik’te de Yom Kippur orucunun benzer şekilde farz derecesinde olduğunu söylemek mümkündür. Hristiyanlıkta mezhepsel farklılıklar, “farz” kavramını daha belirsiz kılar; ancak tarihsel ve geleneksel olarak Paskalya öncesi oruç ve bazı özel günlerdeki oruç/perhiz uygulamaları, kilise disiplini bağlamında zorunlu addedilebilir.

9. Oruç Pratiğinin Dinî ve Sosyo-Kültürel İşlevleri

Oruç, sadece bireyin Tanrı ile ilişkisinde değil, toplumsal boyutta da pek çok işleve sahiptir. Bireysel düzeyde oruç, nefis terbiyesi, ruhsal derinleşme, şükür ve sabır gibi erdemlerin gelişmesine katkı sağlar. Toplumsal düzeyde ise:
1. Birliktelik ve Dayanışma:
• Oruç dönemleri, inananların aynı anda benzer deneyimler yaşamasına neden olur.
• Müslümanların Ramazan iftarları, Yahudilerin Yom Kippur törenleri veya Hristiyanların Lent dönemindeki ortak paylaşımları, cemaat ruhunu güçlendirir.
2. Tarihsel Hafızanın Canlı Tutulması:
• Yahudilik’te Tisha B’Av, tarihsel felaketlerin anısını taze tutar.
• Hristiyanlık’ta Lent, İsa’nın çile dönemini hatırlamaya vesile olur.
• İslam’da Ramazan ayı, Kur’ân’ın indirilişinin hatırası ve aynı zamanda Hz. Muhammed’in örnekliğini anımsama dönemidir.
3. Etik ve Sosyal Sorumluluk:
• Oruç tutan kişinin açlık ve susuzluğu deneyimlemesi, yoksulluk çekenlere empati geliştirmesine sebep olabilir.
• Bu empati, sadaka veya hayır faaliyetlerini teşvik eder.
4. Kişisel Disiplin ve Özdenetim:
• Oruç, kişinin iradesini güçlendirir ve dünyevi arzulara karşı kontrol kazanma becerisini artırır.
• Modern yaşam tarzında dahi, belirli besinlerden uzak kalmak veya perhiz yapmak, sağlıkla da ilişkilendirilebilmektedir.

Dinî açıdan oruç, temelde Tanrı’ya adanan bir ibadet olmanın ötesinde, toplumsal ve psikolojik pek çok boyutla iç içedir. Farz olarak tanımlansın veya tanımlanmasın, oruç tutmanın nihai amacı, çoğu dinde manevi olgunluğa erişmektir.

10. Sonuç

Bu makalede, “Hangi dinlerde oruç farzdır?” sorusu etrafında, farklı dini geleneklerdeki oruç pratiklerinin hem teolojik hem de sosyo-kültürel boyutlarını ele almaya çalıştık. Özet olarak, orucun farz olarak kabul edildiği başlıca dinler İslam, Yahudilik (özellikle Yom Kippur ve kısmen Tisha B’Av) ve Bahâîlik’tir. Bu dinlerde oruç, kutsal metinler veya kurucuların (peygamberlerin, din büyüklerinin) doğrudan emirleriyle desteklenmekte ve inananlar için bir zorunluluk (yükümlülük) olarak görülmektedir.

Hristiyanlıkta oruç, kiliseden kiliseye farklı derecelerde önem taşır ve yer yer kilise disiplini çerçevesinde “zorunlu” kabul edilse de, İslam’daki veya Yahudilik’teki “farz” kavramının eşdeğeri değildir. Özellikle Katolik ve Ortodoks geleneklerinde Lent dönemi oruçlarına ciddi bir önem verilse de, bu uygulamaların ihlali, dini bağlamda farklı yorumlanır ve günah kategorizasyonu da çeşitlilik arz eder. Protestanlar arasında ise oruç genelde bireysel bir tercih olarak kalır.

Hinduizm, Budizm, Jainizm, Sihizm gibi Asya merkezli dinlerde, oruç daha çok gönüllü bir pratik veya manevi disiplin aracı olarak karşımıza çıkar. Bu dinlerde “farz” kavramı, yani Tanrı’nın mutlak emri şeklinde bir anlayış pek bulunmaz. Ancak oruç, yine de ruhsal gelişim ve toplumsal ritüellere katılım amacıyla sıklıkla uygulanır.

Bütün bu bilgiler ışığında, “oruç” pratiğinin insanlık tarihinin en evrensel ritüellerinden biri olduğu açıktır. Kiminde farz, kiminde tavsiye niteliğinde, kiminde bireysel ya da toplumsal bir gelenek olarak şekillenen oruç, özünde derin bir manevi, ruhsal ve sosyal işlev taşır. Dinî metinlerin ve kurucuların rehberliğinde, inananların öze dönüş ve arınma süreci olarak deneyimledikleri bu pratik, çağlar boyunca insan toplumlarını şekillendirmiştir.

Oruç kavramının geçmişten günümüze değişmeyen özü, insanın kendi nefsi ile yüzleşmesi, dünyaya ve maddeye olan bağlılığını sorgulamasıdır. Bu süreç, aynı zamanda kişi ile Tanrı (veya mutlak hakikat) arasındaki bağı güçlendirir. Farklı dinlerdeki oruç geleneklerini incelediğimizde, her ne kadar şeklen farklılıklar olsa da, temel amacın hep aynı olduğu söylenebilir: Arınma, disiplin, pişmanlık, şükran ve toplumsal dayanışma.

Dolayısıyla, “Hangi dinlerde oruç farzdır?” sorusuna verilebilecek en net yanıt, İslam (Ramazan orucu), Yahudilik (Yom Kippur ve geleneksel olarak Tisha B’Av) ve Bahâîlik (19 günlük oruç) olacaktır. Ancak bu, diğer dinlerde oruç olmadığı anlamına gelmez. Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm ve diğer inanç sistemlerinde de oruç vardır, fakat “farz” kategorisine girmeyen, daha çok geleneksel veya gönüllü bir ibadet disiplini olarak uygulanır.

Sonuç itibarıyla, orucun farziyeti, sadece bir teolojik kural değil, aynı zamanda inananların dinî deneyimlerini ve toplumsal ritüellerini şekillendiren çok yönlü bir ibadettir. Oruç tutmanın farz kabul edildiği dinlerde, bu pratik, inananların ortak bir ibadet ve kimlik paydası olurken, diğer dinlerde ise oruç daha çok bireysel manevî arayışın bir parçası olarak benimsenmektedir. Her durumda, oruç, bireyi dünyevi sınırlardan geçici olarak kopararak, manevi boyuta yoğunlaşmaya davet eden, insanın öz disiplinini pekiştiren ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren bir ritüeldir. Bu nedenledir ki, oruç, insanın içsel yolculuğunda ve toplumsal bağlamda, kadim çağlardan beri varlığını sürdüren evrensel bir ibadet biçimi olarak önümüzde durmaktadır.