Tanrı Nasıl Yaratıldı?

İnsanlık tarihi boyunca en temel soru işaretlerinden biri, “Tanrı nasıl yaratıldı?” ya da “Tanrı’nın kökeni nedir?” meselesi olmuştur. Birçok dinde, felsefe ekolünde ve düşünce geleneğinde Tanrı veya ilahi varlığa dair farklı açıklamalar, kavramlar ve inanç modelleri gelişmiştir. Bu kapsamlı makalede, önce İslam’ın Tanrı anlayışına odaklanacak, ardından en popüler beş din (Hristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm, Budizm ve Sihizm veya Şinto gibi inançlardan biri) üzerinden Tanrı’nın yaratılıp yaratılmadığı konusunu inceleyeceğiz. Sonraki aşamada tarih boyunca öne çıkan filozofların Tanrı kavramı hakkındaki görüşlerini özetleyecek, en sonunda da kendi düşüncelerimizi paylaşacağız.

1. Giriş

“Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu, özünde Tanrı’nın bir kökeni olup olmadığına dair merakı yansıtır. Bizler insanlar olarak her şeyin bir başlangıcının, bir yaratıcısının olabileceğini düşünme eğilimindeyiz. Evrenin bir başlangıç noktası varsa, o evreni oluşturan ya da düzenleyen bir varlığın da başlangıcı olup olmadığı akla gelir. Ancak Tanrı kavramına dair pek çok din ve felsefe geleneği, Tanrı’nın “yaratılmamış” olduğunu, ezeli ve ebedi olduğunu savunur. Bazıları ise Tanrı’yı farklı varlık anlayışlarıyla açıklamaya çalışır; O’nun varoluşu konusunda çeşitli mitolojik öyküler veya kozmolojik yorumlar sunar.

Bu makale, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusuna doğrudan veya dolaylı cevap vermeye çalışan farklı inanç ve düşünce sistemlerini bir arada ele alacaktır. Her inanç veya felsefe geleneği, Tanrı’yı veya yüce varlığı farklı kavramlarla tanımlar: kimisi ona “Allah”, kimisi “Yahve”, kimisi “Brahman”, kimisi ise “Boşluk” veya “Mutlak Gerçeklik” diyebilir. Ortak nokta, insanın kendini ve evreni aşan bir güç veya ‘yüce gerçeklik’ hissiyatına sahip oluşudur.

2. İslam’da Tanrı Anlayışı: Allah Zatıyla Ezeli ve Ebedidir

İslam dini, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusunu cevaplarken en kısa ve çarpıcı ifadeyle bu soruya gerek olmadığını, zira “Allah”ın (Tanrı’nın), yarattıklarından bağımsız, ezeli ve ebedi olduğunu vurgular. İslam teolojisinde Allah, zamandan ve mekândan münezzehtir. Yani Allah’ın bir başlangıcı veya sonu yoktur; O, “Kadim”dir (ezeli), “Ezel ve Ebed”dir.

2.1. Kur’an’da Allah’ın Ezeli ve Ebedi Oluşu

Kur’an-ı Kerim, İslam’ın kutsal kitabıdır ve içinde Allah’ın varlığına, sıfatlarına ve O’nun evrene dair hükmüne ilişkin pek çok ayet bulunur. İslam’ın en bilinen surelerinden biri olan İhlas Suresi, Tanrı’nın yaratılmış olmadığını özellikle vurgular:

“De ki: O Allah birdir. Allah Samed’dir. O, doğurmamış ve doğrulmamıştır. Hiçbir şey O’na denk de değildir.” (İhlas Suresi, 112:1-4)

Bu sure, Allah’ın herhangi bir başlangıç veya doğurma/ doğurulma olgusuyla ilişkisinin olmadığını ifade eder. “Doğurmamış ve doğrulmamıştır” ibaresi özellikle O’nun yaratılmamış olduğunu, ‘ebeveyni’ veya ‘yapanı’ bulunmadığını belirtir.

2.2. Kelam İlmi ve Allah’ın Varlığı

İslam düşüncesinde Kelam ilmi, Allah’ın sıfatlarını, varlığını ve niteliklerini akli delillerle temellendirmeye çalışır. Kelam âlimleri, Allah’ın “Vacib-ul Vücud” (varlığı zorunlu olan) olduğunu söyler. Herhangi bir nedenle var olmuş bir tanrı anlayışı, İslam Kelamcıları için çelişkilidir. Çünkü o zaman Tanrı, kendisinden üstün bir başka varlık tarafından yaratılmış olurdu ki bu durum Tanrı’nın mutlak kudretini zedeler.

Dolayısıyla İslam’a göre Tanrı, yaratılmış değildir. O’nun varlığı dışındaki her şey yaratıktır. Evren, melekler, insanlar, hayvanlar, gezegenler ve diğer tüm varlıklar Allah’ın yaratmasıyla var olur. Ancak Allah için bir “yaratma anı” söz konusu değildir; O ezelden beri vardır, ezelden beri Yaratıcıdır, evrende zamanın başlamasıyla var olmamıştır.

3. Hristiyanlıkta Tanrı Anlayışı ve “Yaratılma” Sorusuna Bakış

Hristiyanlık, Tanrı’yı “Baba, Oğul, Kutsal Ruh” (Teslis inancı) üçlemesi çerçevesinde tanımlar. Yine de Hristiyan teolojisinde de Tanrı’nın yaratılmış olup olmadığı konusuna dair net bir söylem vardır: Tanrı yaratılmamıştır, O ezelden beridir vardır. “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusunun Hristiyanlık özelinde cevabı, “Tanrı hiçbir zaman yaratılmadı; O hep vardı” şeklindedir.

3.1. Teslis (Trinity) ve Ezeli Varoluş

Katolik, Ortodoks ve Protestan mezhepleri, Tanrı’nın üçlü doğasını farklı yorumlarla ele alır. Kutsal Kitap’ta (Tevrat, Zebur, İncil bileşimi) Yaratılış bölümü, Tanrı’nın evreni yarattığından söz eder: “Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı” (Tekvin 1:1). Bu “başlangıç” ifadesi, evrenin başlangıcına işaret eder. Ancak Tanrı’nın kendisi, bu başlangıcın ötesinde ve öncesindedir.

Hristiyanlıkta Baba (Tanrı), Oğul (İsa Mesih) ve Kutsal Ruh arasındaki ilişki, “Oğul’un Baba’dan doğması” gibi sembolik anlatımlarla açıklanır. Bu anlatım, Oğul’un (Logos’un) ezelde “Baba”dan çıktığını ama yaratılmadığını belirtir. Yani Hristiyan teolojisinde de Tanrı’nın varlığı için “yaratılma” yoktur; Tanrı ezeli ve ebedidir. İslam’daki “Allah doğurmamış ve doğrulmamıştır” vurgusu gibi, Hristiyan kaynaklarda da “Tanrı yaratılmaz” yaklaşımı hâkimdir, ancak tabii ki Teslis inancı ile ayrışan doktrinler mevcuttur.

3.2. İncillerde ve Kilise Babalarında Tanrı’nın Kaynağı

Yeni Ahit (İnciller ve Mektuplar), Tanrı’nın varlığını sorgulamaktan ziyade, insanın kurtuluşu ve Mesih inancı üzerine odaklanır. Yine de kilise babaları (örneğin Augustinus), Tanrı’nın zamanda bir başlangıcı olmadığına, O’nun “değişmez ve sonsuz” bir varlık olduğuna dikkat çeker. Bu açıdan, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu, Hristiyan teolojisi için de geçersiz bir soru olarak kabul edilir. Zira “yaratılmak”, yaratılmış varlıklar için geçerlidir, Tanrı ise yaratıcı konumundadır.

4. Yahudilikte Tanrı’nın Ezeli ve Tek Oluşu

Yahudilik, en eski semavi dinlerden biri olarak bilinir ve İbrahimi gelenek içinde Tanrı (Yahve) anlayışının şekillendiği ilk kaynaklardan biridir. Yahudilik teolojisi de Tanrı’yı “bir, tek, mutlak ve sonsuz” olarak tanımlar. “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusuna Yahudilikte de cevap nettir: Yahve yaratılmamıştır; O başlangıçsız ve sonsuz bir varlıktır.

4.1. Eski Ahit’te (Tevrat’ta) Yaratan Tanrı

Eski Ahit (Tevrat), “Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı” ifadesiyle evrenin kökenine Tanrı’yı koyar. Bu ayet, Yahudiliğin Yaratıcı Tanrı inancının temelini teşkil eder. Yahve ismiyle anılan Tanrı’nın, yaratma eyleminden önce de var olduğu, ezelde mevcudiyeti tebliğ edilir. Kendi varlığının da bir kaynağı veya yaratıcısı olması fikri, Yahudilik inancıyla çelişir.

Tevrat’ta Yahve’ye dair kullanılan betimlemeler, O’nun evrenin tüm detaylarını bilen, yaratılışı yöneten ve insanlarla “antlaşma” yapan bir Tanrı olduğunu gösterir. Ancak burada hiçbir zaman “Yahve’yi kim yarattı?” şeklinde bir sorgulamaya rastlanmaz; Tanrı’nın yaratılmadığı, daima var olduğu kabul edilir.

4.2. Yahudi Mistisizminde Tanrı Anlayışı

Yahudi mistisizmi (Kabalacılık gibi) Tanrı’nın özünü “Ein Sof” (sonsuz olan) kavramıyla açıklar. Ein Sof, tüm varlıkların kaynağı fakat kendi içinde sınırsız ve tanımlanamaz bir gerçektir. Yani Tanrı’nın bir “yaratılış anı” yoktur; O, zamanın ötesinde, mutlak ‘hiçlik’ veya mutlak ‘sonsuzluk’ olarak düşünülür. Böylece, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu yine anlamsızlaşır; zira O, yaratılıştan önce ve sonradır, zaman ile sınırlı değildir.

5. Hinduizmde Tanrı (Brahman) ve Yaratılış Kavramı

Hinduizm, semavi dinlerden farklı olarak politeist veya monoteist düşünceler barındıran karmaşık bir inanç sistemidir. Ancak özünde “Brahman” adı verilen mutlak ve tek bir gerçeklik anlayışı mevcuttur. Hinduizm, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusuna kendi kozmolojik anlatıları içinde çeşitli cevaplar verse de ana akım görüş, Brahman’ın ezeli ve ebedi olduğudur.

5.1. Brahman: Ezeli, Ebedi ve Kaynağı Olmayan

Upanişadlar gibi Hindu kutsal metinlerinde, “Brahman” evrenin temel gerçeği ve kaynağı olarak anlatılır. Tüm fenomenler, “Brahman”dan doğar, fakat Brahman’ın kendisi zaman ve mekân ötesidir. Brahman, “yaratılmamış” bir mutlak varlıktır. Dolayısıyla bir “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu, Brahman için de yersizdir. Söz konusu “yaratılış”, Brahman’ın tezahürleri (Çokluk âlemi) içindir; Brahman’ın kendisi zamansız ve bağımsızdır.

5.2. Trimurti: Brahma, Vişnu ve Şiva

Hinduizm’de sıklıkla “Üçleme” (Trimurti) olarak anılan Brahma (yaratıcı), Vişnu (koruyucu) ve Şiva (yıkıcı/dönüştürücü) tanrıları vardır. Bu üç tanrı, Brahman’ın farklı tezahürleri veya işlevsel yansımaları olarak anlaşılır. Yani “Brahma” evreni yaratan tanrıdır, fakat bu yaratıcı tanrıyı da “Brahman”dan ayrı düşünmemek gerekir. Kimi Hindu yorumlarına göre Brahma’nın kendisi bile daha büyük bir realite olan Brahman’dan “doğmuştur” ama bu doğum fiziksel veya zamansal değildir, metafiziktir.

Neticede Hinduizm, Tanrı veya yüce gerçekliğin “öze dair” bir başlangıcı olmadığı kanaatindedir. Yaratma eylemi, evrenin döngüsel olarak ortaya çıkması (Maha Yuga döngüleri vb.) ile ilişkilendirilse de, “Brahman” asla yaratılmış değildir. Dolayısıyla Hindu düşüncesinde de “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu anlamını yitirir.

6. Budizmde “Tanrı” Kavramı ve Yaratılış

Budizm, geleneksel anlamda bir Tanrı inancına sahip olmamasıyla bilinir. Buda, evrenin kökeni veya yaratıcı bir tanrı fikrine odaklanmamıştır. Bunun yerine Budizm, “acıdan kurtuluş” yolunu, “dört yüce hakikat” ve “sekiz dilimli yol”u öğreterek açıklar. Yine de zaman içinde Budist ekoller, farklı kozmolojiler geliştirmiş, bazıları ilahi varlıklardan veya cennetlerden bahsetmiştir.

6.1. Budizm’de “Yaratıcı Tanrı” Sorunu

Buda (Siddhartha Gautama), yaşamı boyunca evrenin yaratılışı veya Tanrı’nın varlığıyla ilgili soruları “çözülemeyecek meseleler” kategorisinde görmüştür. Çünkü Budizm’e göre bu sorular, insanın acı çekme ve aydınlanma meselesine doğrudan çözüm üretmez. Bu nedenle “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu, Budist felsefede gereksiz bir entelektüel merak olarak kabul edilir.

Fakat bazı Mahayana Budist ekollerinde, “Buda-doğası” veya “Tathagatagarbha” gibi kavramlarla evrensel bir bilinç veya öz kavramından söz edilebilir. Yine de bu öz, bir “yaratıcı tanrı” değildir, daha çok “mutlak hakikat” veya “nihai zihin” olarak anlaşılır.

6.2. Tanrı Yerine “Boşluk” (Şunyata) ve Kozmik Devamlılık

Özellikle Budizm’in Mahayana kolunda “Şunyata” (boşluk) kavramı öne çıkar. Tüm varlıkların özünde bir “boşluk” hâli, bağlamsal varoluş olduğu kabul edilir. Buna göre ortada “yaratan” ve “yaratılan” ayrımı katı biçimde yoktur; her şey birbirine bağlı olarak ve karma döngüleriyle sürer gider. “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu Budist bakış açısıyla anlamsızdır, çünkü ortada “tek ve kişisel” bir tanrı fikri bile yoktur.

7. Sihizm veya Şintoizm Gibi Diğer Dinlerde Tanrı Anlayışı

Beşinci din olarak burada Sihizm veya Şintoizm örnek gösterilebilir. Her ikisi de dünya üzerinde milyonlarca takipçiye sahip, farklı teolojik yaklaşımları olan inançlardır.

7.1. Sihizm’de Tanrı

Sihizm, 15. yüzyılda Hint coğrafyasında Guru Nanak tarafından başlatılmış bir dindir. “Ek Onkar” ifadesiyle vurgulanan tek bir Tanrı inancı vardır. Sihizm, Brahmanik Hindu geleneklerinden etkilense de katı bir monoteizm geliştirir. Tanrı (Waheguru), var olan her şeyin kaynağıdır ve yaratılmamıştır. O, “Nirankar” olarak da adlandırılır (şekilsiz, zamansız). Dolayısıyla “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu, Sihizm için de geçersizdir; Tanrı sonsuzdur, başlangıcı yoktur.

7.2. Şintoizm’de Tanrılar (Kami) ve Kozmik Düzen

Şintoizm, Japon kültürüne özgü binlerce yıllık bir inanç sistemidir. “Kami” olarak anılan ruhani varlıklar ve tanrısal güçler söz konusudur. Şinto kozmolojisinde bazı Kami’lerin doğuş hikâyeleri, mitolojik anlatılarda yer alır. Örneğin Izanagi ve Izanami tanrılarının dünyayı ve diğer Kami’leri yaratması gibi öyküler bulunur. Dolayısıyla bir “yaratma” eylemi mevcuttur. Ancak en yüce gerçeklik veya evrenin kendisi, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusuna tam yanıt olarak verilmez; Şinto mitolojisinde her şey doğal akışın parçası olarak ortaya çıkmıştır. Tanrıların kökenini mitolojik tasvirler anlatır, ama bu en yüce varlığın ya da “mutlak bir Tanrı”nın yaratılması değildir.

8. Filozofların Yaklaşımları: Tanrı Kavramı ve Yaratılış

Dinlerin yanı sıra tarih boyunca pek çok filozof, Tanrı’nın varlığı, özelliği ve “kökeni” konusunda farklı görüşler ileri sürmüştür. Bazıları Tanrı’nın ezeli olduğunu savunurken bazıları Tanrı kavramını insan zihninin bir ürünü olarak açıklamaya çalışmıştır. Aşağıda, kısa ve özet biçimde birkaç filozofun Tanrı anlayışına değineceğiz.

8.1. Platon ve İdea Dünyası

Antik Yunan filozofu Platon, doğrudan “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusuna cevap vermez, fakat “İyi İdeası”nı en yüce gerçeklik olarak görür. Ona göre evrendeki tüm varlıklar, ideaların kusurlu kopyalarıdır ve en yüce idea İyilik (veya Formların Formu) olarak düşünülebilir. Platon, Timaeus adlı eserinde yarı-ilahi bir “demiourgos” (usta işçi) kavramına yer verir. Bu “demiourgos” var olan kaosu düzene sokar, ama Platon’da bu varlığın kendisi yaratılmış mıdır, yaratılmamış mıdır, net olarak açık değildir. Yine de, Platon’un felsefesinde asıl mutlak olana (İyi İdeası) bir başlangıç atfedilmez; O ezelden beri vardır.

8.2. Aristoteles ve “İlk Hareket Ettirici”

Platon’un öğrencisi Aristoteles, evrenin sonsuz olduğunu, dolayısıyla ilk hareketin de sonsuz bir sebepten (Tanrı’dan) kaynaklandığını ileri sürer. “İlk Hareket Ettirici” (Unmoved Mover) olarak adlandırılan bu varlık, değişmeyen, saf fiil hâlinde bir özdür. Bu öz, evrenin hareketine neden olur, fakat kendisi hareket etmez ya da yaratılmış değildir. Dolayısıyla Aristoteles, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusunu “yaratma” kavramıyla bağdaştırmaz; Tanrı, evrenin nedenidir ama kendisi nedensizdir.

8.3. St. Thomas Aquinas ve Hristiyan Felsefesi

Orta Çağ’da Hristiyan teolog ve filozof Thomas Aquinas, “kozmolojik delil” (neden-sonuç zinciri) üzerine yoğunlaşmıştır. Kısaca her nedenin bir önceki nedene bağlı olduğunu, sonsuz geriye gidişin mantık dışı olduğunu söyleyerek, “İlk Neden”in Tanrı olduğunu savunur. Bu “İlk Neden”in kendisi ise neden-i muhtaç değildir; yaratılmamıştır. Aquinas’a göre Tanrı, var olmayı “özünden” alır (ipsum esse subsistens) ve ezeldir. Bu felsefi yaklaşım, Orta Çağ’da “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusuna, “Yaratılmadı, O ilk ve mutlak varlıktır” cevabını temel alır.

8.4. Descartes ve “Düşünüyorum Öyleyse Varım” Paradoksu

Descartes, modern felsefenin babası olarak bilinir. Tanrı fikrini “kusursuz varlık” olarak tanımlar. Kusursuz varlık fikri, insan zihninde kendiliğinden bulunamaz, “kusursuz varlığı” bizzat Tanrı’nın zihnimize yerleştirdiği düşünülür. Dolayısıyla Descartes için de Tanrı, başlangıçsız ve yaratılmamış mutlak mükemmelliktir. Bu “kusursuz varlık” (Tanrı) eğer yaratılmış olsaydı mükemmel olamazdı, çünkü yaratıcısının iradesine tabi olurdu.

8.5. Kant ve Tanrı’nın Yaratılma Sorusu

Immanuel Kant, Tanrı’nın varlığını ne tam kanıtlar ne de reddeder. Ona göre Tanrı, ahlaki düzenin gereği olarak postüle edilir (pratik akıl postülası). “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu, Kant’ın teorik aklın sınırlarında bir “antinomidir.” Metafizik sorular, aklın ötesine düşebilir. Yine de Kant, dinî inancı ahlaki gereklilikle ilişkilendirir; Tanrı’nın yaratılmış olup olmadığı meselesi, insan aklının sınırları ötesinde yer alır. Dolayısıyla Kant, “Tanrı’nın kökeni” tartışmasının nihai olarak çözülemeyeceğini öne sürer.

9. Kendi Düşüncelerim ve Sonuç

Tüm bu dinler ve felsefeler, “Tanrı” kavramını farklı şekillerde açıklasa da çoğunlukla Tanrı’nın yaratılmamış olduğu fikrinde birleşirler. Semavi dinler (İslam, Hristiyanlık, Yahudilik) özelinde Tanrı (Allah, Yahve) ezeli ve ebedi, “varlığın başlangıcı” konumundadır. Hinduizm’de Brahman, yaratılmış bir varlık değil, kozmik gerçeğin ta kendisidir. Budizm’de birebir bir yaratıcı Tanrı’dan söz edilmeyip bu soru gereksiz bulunur. Şintoizm ve Sihizm gibi diğer inanç sistemlerindeyse de benzer şekilde nihai varlığın veya gerçeğin bir “başlangıcı” olmadığı inancı geçerlidir. Filozofların çoğu da, Tanrı’yı “zorunlu varlık”, “ilk neden” veya “ezeli öz” gibi kurgularla açıklamıştır.

Şahsi kanaatimi paylaşmam gerekirse, “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusunun içsel bir çelişki barındırdığı kanısındayım. Bu soru, sanki Tanrı’nın da bir yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu varsayar. Oysa dinî geleneklerin ve pek çok felsefi akımın öne sürdüğü ana fikir, Tanrı’nın bizzat kendi varlığıyla zaten ezeli ve ebedi olduğudur. İnsan aklı, sebep-sonuç ilişkisiyle çalışan bir mantığa sahip olduğu için her olgunun bir nedeni olmasını bekler. Ancak Tanrı, bu nedensellik zincirinin ötesinde bir varoluşa işaret eder.

“Tanrı nasıl yaratıldı?” şeklinde bir soru, Tanrı’yı da var olan her diğer nesne gibi görmek anlamına gelir; bu da O’nu “yaratılmış” kategorisine sokar. Oysa Tanrı, inanç dünyasının büyük çoğunluğunda yaratılmış olmak yerine bizzat “Yaratıcı” konumundadır. Eğer Tanrı’nın bir yaratıcısı olsaydı, o takdirde “Tanrı’nın Tanrısı” gibi bir kavramdan söz etmemiz gerekirdi, bu da sonsuz bir regresyona (geriye doğru sonsuz gidiş) yol açarak “ilk neden” mefhumunu imkânsız hâle getirirdi.

Bunun yanında, “Tanrı” kavramını reddeden veya O’nu bir metafor olarak ele alan bazı yaklaşımlar da mevcuttur. Ateist veya natüralist düşüncelerde evrenin kendisi veya doğa, ‘ilk ve tek gerçek’ olarak addedilir; Tanrı kavramı, insan zihninin bir tasarımıdır derler. Bu bakış açısı da “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusunu insan ürünü bir mitin kökeniyle ilişkilendirir: Yani Tanrı, aslında insan zihninin hayal gücüyle yaratılmış bir simge ya da kavramdır. Dolayısıyla, her ne kadar büyük dinlerin çoğu “Tanrı yaratılmamıştır” cevabını veriyorsa da, ateist ve agnostik kesim “Tanrı”nın gerçekte var olmadığını, dolayısıyla bu sorunun metaforik kaldığını öne sürer.

Fakat hangi yaklaşım benimsenirse benimsensin, bu soru insan zihninde daima varlığını koruyacaktır. İnsanın sonsuzu, mutlak olanı anlama çabası, bizim merak duygumuzun bir tezahürüdür. Çoğu din, bu soruya “Tanrı, yaratılmadı” diyerek sınır koyar ve konuyu inanç paradigması içinde ele alır. Felsefi ekoller, mantık ve akıl yürütmeyle aynı sonuca farklı yollardan varabilir ya da Tanrı’yı bir akıl inşası olarak görüp reddedebilir.

Sonuç itibarıyla “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu, insanoğlunun varoluşu, sonsuzluk, bilinmezlik gibi temelleriyle kesişen bir konudur. Düşünce geleneklerinin büyük kısmı, Tanrı’nın bir “yaratıcıya” ihtiyaç duyan varlık olmadığını, bunun bir çelişki oluşturduğunu söylemiştir. Kimi inançlar “Tanrı”yı aşkın ve zamansız görür; kimisiyse Tanrı fikrini farklı metafizik yorumlarla açıklayarak konuyu anlamlandırır. Kimileri de bu soruyu reddeder veya gereksiz görür. Her durumda, “Tanrı” mefhumu insan bilincinin ötesinde bir boyuta atıfta bulunduğundan, bu soruya verilecek yanıtlar da inanç ve metafizik çerçeveler içinde kalmaya devam edecektir.

Böylece, makalemizin sonunda şu özet yapılabilir:

İslam: Allah ezeli ve ebedidir, yaratılmamıştır; zaman ötesi bir varlıktır.
Hristiyanlık: Teslis inancına rağmen Tanrı’nın yaratılmadığı vurgulanır. Baba, Oğul, Kutsal Ruh “ezeli”dir.
Yahudilik: Yahve, evreni yaratan ama kendisi yaratılmamış olan bir Tanrı’dır.
Hinduizm: Brahman, mutlak gerçekliktir; yaratılma söz konusu değildir.
Budizm: Yaratıcı Tanrı anlayışı yoktur; “Tanrı nasıl yaratıldı?” sorusu gereksizdir.
Sihizm: Tek Tanrı (Waheguru), sonsuzdur, yaratılmamıştır.
Şintoizm: Kami’lerin varlığı mitolojiktir, fakat mutlak bir “Tanrı”nın yaratıldığı savunulmaz.
Filozoflar: Platon, Aristoteles, Aquinas, Descartes ve Kant gibi isimler, “Tanrı’nın başlangıçsızlığı” veya “tanrının bir ilk neden olarak varlığı” konusunda farklı argümanlar sunar.

Kendi perspektifimle bakarsam, bu soruya dair en yerinde cevabın, “Tanrı yaradılış kavramının ötesindedir, zamana veya nedenselliğe tabi değildir” şeklinde özetlenebileceğini düşünüyorum. Böylelikle Tanrı’nın yaratılmış olması fikrine mahal kalmaz; O, yaratılış döngüsünün dışındaki nihai kaynak veya mutlak gerçeklik olarak varlığını sürdürür.

Not: Bu metinde sunulan bilgi ve yorumlar, ilgili din ve filozofların ana kaynaklarına ve temel öğretilerine kısa özetler niteliğindedir. Her inanç veya felsefe geleneğinde farklı mezhep, ekol veya yorumsal ayrışmalar bulunabileceğinden, konuyu daha derinlemesine incelemek isteyenlerin detaylı kaynaklara başvurması önerilir.